Yüzyıllardır yoksayılmış, dili, inancı, kimliği yasaklanmış, varlığı derin acılarla, tertele, ölüm ve sürgün
ile sınanmış bir halk, kederini de hasretini de bir sır gibi paylaştığı klamlarla dile getirir. “Welat”ı
insansızlaştırma, yaşamı yaralı bırakma ve unutturmaya karşı masal ile, söylence ile, şiir ve klam ile
“biya xo viri”* deme ısrarıdır bu; benzer varoluş çabalarıyla birlikte, “Pirbab”dan bugüne, nefesten
sese akan bu klamlar yüzyıllara karşı “vardık varız varolacağız” demenin de bir başka hali olsa gerekir.
Yılmaz Çelik, kendinden evvel bu direnişi sürdürenlerden aldığı el ile, kendisini bildiğinden bu yana
söylemektedir bu klamları. Çünkü o dağların hasretine doğmuştur ki akranıdır zaten. Ol sebeple
hemen her klamında bir dağ saklıdır. O dağa sığınan yüzyılların aşk, aldanış ve hep kanatılan yarasının
sesidir, seslenişidir.
“Dağ Klamları” Yılmaz Çelik’in albümü ama bilen bilir ki “kırmızı soluklu bir at ile” o dağların
yamacından üzgün kırlara akarken, kim bilir kaç kez evi başına yıkılan, ormanı yakılan, suları
boğulmak, toprağı ağulanmak istenen Dersim’in kederi oldu hep, sevinci ve hasreti, aşk ve aldanışı
oldu. Ama biliyordu da zaten “insan yaşadığı yere benzer” idi; “o yerin suyuna, o yerin toprağına…”
Albümde Erdal Erzincan, Mercan Erzincan gibi birbirinden değerli konuklar vokalleriyle: Emekçi,
Hüseyin Arslan, Davut Sulari, Garip Şahin, Hüseyin Ayrılmaz’ın ise eserleri yer alıyor. Ayrıca Yılmaz
Çelik’in derlediği ve bestelediği eserler de albümü bir sarmaşık misali kültüründen aldığı dokularla
birleştirerek süslüyor. Geçmişten bugüne yaşanmış acıların, isyanların, hüzünlerin izlerini aktarma
yolunda titiz bir çalışma sonucunda oluşmuş albüm müzikseverler ile kucaklaşıyor. Aranjörlüğünü
Sinan Cem Eroğlu üstlendiği albüm Kalan Müzik etiketiyle yayınlanıyor.